bilgi-kurdum
  Kral Arthur Efsanesi 3
 


      KRAL ARTHUR EFSANELERİ

3-)EFSANE
 onbeş yaşında olan genç Arthur kılıcı taştan
çıkardığında bu kehanetten ve kehanetin anlamından habersizdi. Hiçkimsenin yapamadığını Arthur çok kolaylıkla ve farkında olmadan başarmıştı. Kral’ın
kim olacağını belirlemek için düzenlenen turnuvada kardeşliği Kay'da
yarışıyordu fakat Kay'ın kılıcı kırıldı. kardeşliğine seslendi; ''Arthur, hemen
bana bir kılıç bul !'' Arthur çadırın her yerine bakmasına rağmen bir kılıç
bulamadı. Aklına kilisenin bahçesindeki taşa saplı kılıç geldi. Hemen kiliseye
koştu ve kılıcı olduğu yerden çok kolaylıkla çekip aldı. O henüz bilmiyordu ama
bunun anlamı kral olacağıydı. Fakat Kay kardeşliğinin getirdiği kılıcı tanıdı
ve Arthur'u sessiz olması konusunda uyardı. Amacı Arthur'un hakkı olan krallığı
kapmaktı. büyük bir heyecanla babasına koştu ''Baba, kılıcı çıkardım Britanya
kralı benim !'' Ector ona inanmadı, kılıcı yerine koymasını ve herkesin önünde
tekrar çıkarmasını istedi. Kay elbette bunu başaramadı çünkü krallığın ve
kılıcın gerçek sahibi Arthur’du …


 


Kılıca sahip olmak Arthur'un hayatındaki birçok şeyi
değiştirdi. Kral olacağı değildi onu sarsan, Ector ve Kay'ın gerçek ailesi
olmadığını öğrendi. Ector bunu açıklamak zorunda kalmıştı çünkü ülkenin ileri
gelenleri Arthur'un kral olamayacağını çünkü soylu bir aileden gelmediğini
iddia ederek krallığı ona bırakmak istemiyorlardı. Ector çok zorlansada herşeyi
anlattı Arthur'a. Büyük kahin Merlinde anlatılanları doğruladı çünkü Arthur'u Ector'a
getiren ve ona bakmasını söyleyen Merlin’di. Babası Britanya Kralı Uther
Pendragon annesi ise Cornwal Düşesi İgraineydi yani tamamen kralın soyundan
geliyordu. Uther, Arthur doğduktan iki yıl sonra ölmüştü ve kardeşi Aurelius
Ambrosius ile birlikte Atonehenge'de Devlerin Yüzüğü'nün içinde gömülüydü.


 


Aradan geçen yıllarda Arthur Britanya topraklarını
genişletmiş, kazandığı başarılarla halkının gözünde büyük bir kahraman ve
mükemmel bir kral olmuştu. İzlanda'yı fethettiği sırada kraliçe Margawse'ye
aşık oldu. Margawse evliydi ama bu onları durdurmaya yetmedi. Birlikte
olduklarında üzerlerindeki lanetten habersizdiler. Uzun zaman sonra Merlin şu
kehanette bulundu ''Tanrı sana çok kızgın çünkü sen öz kardeşinle yattın ! Bu
birleşmeden doğacak çocuk sana elleriyle ölümü getirecek'' Arthur şaşkınlık,
pişmanlık ve korkuyu aynı anda yaşıyordu. Kız kardeşi ile yatmış olmak zaten
yeterince kötü bir durumdu ama bu hastalıklı ilişkiden doğacak çocuğun onu
ölüdüreceğini bilmek olayın en vahim yanıydı. Arthur Margawse'nin doğum yaptığı
gün doğan tüm soylu çocuklarının toplanmasını ve bir gemiye bindirilip denize
gönderilmesini emretti. Tüm bu bebeklerin öleceğini umuyordu fakat terslik bu
ya gemi kayalıklara çarpıp parçalandı ve Arthur'un oğlu kazadan kurtuldu. Bir
adam buldu onu ve Mondred adını verdi…


 


 Arthur'un
evlenmesi gerekiyordu . Britanya krallığı için yasal bir veliaht bekliyordu
halkı. Gönlünü kaptırdığı kadın yuvarlak masa'nın sahibi Sör Leodegrance'nin
kızı Guinevere'ydi. istediğini aldı Arthur ama yine habersizdi başına
geleceklerden. İleride en yakın dostu Lancelot Guinevere'ye aşık olacaktı ve
kadında bu aşka karşılık verecekti. Arthur'un bu evlilikle elde ettiği sadece
Guinevere değildi Yuvarlak Masa'nında sahibiydi artık.. Bu sıralarda büyük roma
imparatoru Lucius Hiberius öfke dolu bir mektup gönderdi. Arthur'a ve Britanya'ya
karşı son derece ağır sözler içeriyordu mektup. ''Sezar'ın hakkını sezar'a
vermelisin'' diyordu Hiberius. Öylede oldu, hakettiği verildi o kibirli
imparatora. Lancelot ve Gawain'in başarıları ve Arthur'un kahramanlıkları ile
coşan yuvarlak masa şövalyeleri artık Roma İmparatorluğu'nunda hakimiydi. Gölün
Kadını'ndan bilgeliği ile kazandığı efsanevi kılıç Excalibur ile kesti
imparatorun başını…


 


Britanya'ya döndükten sonra Guinevere ile Lancelot
arasındaki yakınlaşma aşka dönmüştü. Birbirlerini sevmelerine rağmen Arthur'a
karşı gelmeyi ikiside göze alamıyordu. Lancelot çareyi Britanya'dan
uzaklaşmakta buldu. Sanıyordu ki Guinevere'den uzak kalmak ona olan aşkını
azaltırdı. Lancelot ne kadar uzakta olsada kahramanlıkları şatoya ulaşıyordu. Bu
yolculuk ne aşkını azaltmıştı ne de cesaretini. Şatoya döndükten sonra yuvarlak
masa'nın ikinci büyük şövalyesi oldu.Gölün efendisi Lancelot’tu.  herkes bu yasak aşkı biliyordu. Söylenenlerle
yüzleşmek hem Utanç verici hemde korkutucuydu. Lancelot dedikoduları
azaltabilmek için başka kadınlarla ilgilenmeye başladı. Guinevere kendini
aldatılmış hissediyordu ve sonunda sevdiği erkeği bir daha görmek istemediğini
söyledi. Lancelot yine uzaklaştı şatodan. Arthur Guinevere'nin masumiyetini ispatlamasını
istedi. Düzenlenecek turnuvada bir şövalye kraliçenin saflığı adına dövüşmek
zorundaydı. Hiçbir şövalye bunu istemedi çünkü kraliçelerine inançları
kalmamıştı. Arthur Lancelot'un yeğeni olan Bors'tan bu görevi üstlenmesini
istedi fakat Bors buna yanaşmadı. Kraliçe için savaşmak yuvarlak masa şövalyeleri
ile arasını açmak demekti. Kral ve kraliçenin isteğinede karşı çıkması zordu ve
eğer turnuva gününe kadar kimse çıkmazsa kraliçem için dövüşürüm dedi. Turnuva
günü miğferinde kraliçenin armasını taşıyan bir şövalye ortaya çıktı. Kimse tanıyamamıştı
bu cesur dövüşçüyü, Gawain dışında. Lancelottu bu Guinevere için savaşmaya
gelmişti işte. Kraliçe onu istemediğini söylesede onu gördüğü an içini bir
sevinç kapladı. Gawain en yakın dostu Lancelot'a karşı dövüşmektense kaybetmeyi
yeğledi ve böylelikle kraliçenin masumiyeti ispatlanmış oldu…


 


Herşey yoluna girmiş gibiydi. Ama hayır bu huzur uzun
sürmedi çünkü Agravain ve Mondred, özellikle Lancelot'a besledikleri düşmanlık
yüzünden herşeyi Arthur'a anlatmayı planlıyorlardı. Üstelik Lancelot ve Kraliçe’yi
başbaşa yakalayıp onlara hiçbir söz hakkı tanımayacaklardı. Arthur
söylentilerden habersiz değildi ama şövalyelerinin ona gelip bu ihaneti söylemeleri
yıkıma yol açardı. Gawain kardeşi Agravain'i uyardı. yapacakları işin bir
şövalyeye yakışmayacağını ve kendisinin Lancelot'a ihanet etmeyeceğini söyledi.
Bu uyarı onları durdurmaya yetmedi. Arthur'un artık yapacak birşeyi kalmamıştı.
Kraliçeyi ölüme mahkum etti. Onu seviyor olması halkının önündeki onurundan
daha önemli değildi ! Ama Lancelot'un sevgisi herşeyden üstündü, kraliçesi için
yapmayacağı şey yoktu. Kraliçe’yi kaçırdı ve kendi şatosuna götürdü. Bu olay
yuvarlak masa şövalyelerinin birlik ve beraberliğinin sonu oldu. Bir aşk koca
masayı dağıtmıştı !


 


Arthur'un ve şövalyelerin güvenini kaybeden
Lancelot'un en büyük destekçisi Gawain'de artık onun düşmanıydı. Çünkü Lancelot'un
gözünü bürüyen bu lanetli aşk, kraliçesini kaçırmaya çalışırken Gawain'in
kardeşlerinide öldürmesine yol açmıştı. İstememişti elbette onları öldürmeyi
ama görememişti, farkedememişti onları. Gawain sonsuza kadar düşman ilan etti
Lancelot'u. Arthur ile birlikte Lancelot'un şatosunu kuşatmaya ve kraliçeyi
almaya gitti. Çok zor ve acı verici bir tecrübeydi bu. Lancelot onunla dövüşmeyi
kabul etmedi. En sonunda karşı karşıya geldiklerinde Gawain öldürücü bir darbe
aldı. Günlerce ayağa kalkamadı. Bu olaylar yaşanırken şatonun boş kalmasından
yararlanan Mondred kraliçeye ve tüm imparatorluğa sahip olacağını ve Arthur'un
artık yaşamadığını söyledi herkese. Gawain bunu öğrenince Lancelot'la konuştu
ve ondan Arthur'a yardım etmesini istedi. Lancelot, Mondred'e karşı kralının
yanında savaşmayı kabul etti. Yola çıkan Lancelot kaşılaşacağı dehşet verici
manzaradan habersizdi…


 


Arthur ve Mondred sonunda birbirlerinin sonunu
hazırlamıştı. Kan ve parçalanmış cesetlerle dolu olan savaş meydanında ayakta
kalan üç kişi vardı. Arthur, Mondred ve Bedivere. Şövalye kralının Mondred'e
öldürücü darbeyi vuracağını farkedince uyardı onu ''Efendim lütfen bırakın onu,
yüce kahin Merlin'in sözlerini hatırlayın.'' Arthur dinlemedi şövalyesini ve
Mondred'i öldürdü, aynı anda Mondred'in kılıcıyla büyük bir yara aldı. Kehanet
gerçekleşiyordu. Arthur ölmek üzereydi. Bedivere'den Excalibur'u alıp göle
atmasını istedi. Bedivere iki kez atmayı denedi fakat kılıcın güzelliğine öyle
hayran olmuştuki atmaya kıyamadı, kılıcı ağacın dibine sakladı ve kralına onu
göle attığını söyledi. Arthur kılıcı göle attığında neler olduğunu sordu. Bedivere
elbette doğru cevabı verememişti. Arthur çok sinirlendi ve eğer bu kezde kılıcı
atmazsa onu kendi elleri ile öldüreceğini söyledi. Bedivere kılıcı göle attı ve
aynı anda gölün içinden bir kol çıkıp kılıcı aldı üç kez salladıktan sonra
tekrar sulara gömüldü. Excalibur tekrar gerçek sahibine yani gölün hanımına
dönmüştü. Bunun Arthur'un ölüyor olduğu anlamına geldiğini biliyordu gölün
hanımı. Arthur göle geldiğinde kıyıda bi gemiyi onu bekler buldu. Bu gemi onu
ölüme götürecekti. Gölün güzel hanımı onun Avalon'da gömülmesini sağladı. Lancelot
savaş yerine ulaştığında içi öfke ve acı ile doldu. Tüm şövalyeler ölmüştü ve
Arthur'da ortalıklarda yoktu. Arthur'un Avalon'da hala yaşadığına ve Britanya'nın
başı derde girince dönüp tekrar ülkesini kurtaracağına inandı insanlar yıllarca
ama Arthur asla dönmedi…


 


Yaşanan bunca talihsiz olaydan sonra Guinevere bir
manastırda rahibe oldu. Tüm bu olaylardan kendisini ve Lancelot'u sorumlu
tutuyordu. Lanetli aşkları koca bir imparatorluğun sarsılmasına, yuvarlak masa
şövalyelerinin kardeşliğinin bitmesine ve en kötüsü Arthur'un ölümüne sebep olmuştu.
Lancelot gelip aşık olduğu kadını götürmek istedi, fakat Guinevere buna karşı
çıktı sonsuza kadar bir daha onu görmeyeceğini söyledi. Bunun üzerine
Lancelot'ta Arthur'un mezarının üzerine kurulan manastırda rahip oldu. Aradan
çok zaman geçmemiştiki önce Guinevere ardından Lancelot yaşadıkları acılara
dayanamayıp bu dünyadan ayrıldılar…
 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol